.ads-111-160x600

.ads-111-160x600

Vincent Van Gogh Hayatı ve Eserleri

1853 yılında Hollanda’nın Brabant’ta Groot-Zundert kasabasında doğar. Babası kasabanın papazıdır. 1864 yılında yatılı okula gönderilen Van Gogh öğrenim güçlüğü çekmesi sebebiyle okulu yarıda bırakır. Ailesinin yanına döner.Goupil galerilerinde çalışmaya başlayan Vang Gogh Gençliğinin bu dönemini dindar ve kasvetli geçirir.İş yerinde yaşadığı sorunlardan dolayı işten ayrılır ve daha sonra ailesinin yanına döner.

 

(O dönemde böyle bir resim kabul edilebilir değildi. Oysa köylülerin patates yemesinin son derece gerçekçi olarak verildiği bu resimde bilinen kuralların bozulması, figürlerin deformasyonu ve renk kullanımındaki özgür davranış daha sonraları ekspresyonistleri etkileyecektir.)

Burada da bir çok işe girip çıkar. Önce bir kitapçı dükkanına girer sonra gönüllü öğretmenlik yapar daha sonra teoloji okumaya heveslenir ama bundan da vazgeçer.Maden işçileri için misyonerlik yapmaya başlayan Van Gogh burada onlar için çabalamış, zorluklarla ve sefaletle mücadele etmiştir.Bu uğraşları karşısında köylüler ve madenciler kendisini deli ve aynı zamanda da veli olarak görürler.Bu dönemde çaresizliğin ne olduğunu keşfeden Van Gogh tanrıya olan inancının yanı sıra ruhsal sağlığınında bir bölümünü yitirir.

1880 yılında yapacağı en iyi şeyin resim yapma konusundaki fikrini abisi Theoy’la paylaşan deli dahi, bu konuda abisinden maddi ve manevi olarak destek görmüştür. Bu dönemde dul kuzenine gönlünü kaptıran Van Gogh istediği cevabı alamamış, bir süre sonra ellinde bir çocuk karnında bir çocuk sokaklarda faişelik yaparak geçimini sağlayan Clasina Maria Hoornik (Sien-resimlerine esin kaynağı olmuştur) adlı bir fahişe ile aynı evi paylaşır, kardeşi Theo bu ilişkiye karşı çıkar ve Sien’den ayrılır.Tekrar ailesinin yanına döner burada komşusu Margot Begemann ile ilişki yaşamaya başlar,ancak ailesi karşı çıkınca kadının intihara teşebbüsü­ ile bu ilişki trajik biçimde son bulur.

 

Sanat simsarı olan abisi Van Gogh’a hiç resim satamadıklarını söyleyip biraz daha renklere yönelmesini söylesede Gogh’dan hayır cevabını almıştır.O dönem sanatın merkezi Fransa’ya giderek orada oldukça başarılı ressamlarla tanışmıştır.Sonrasında resimleride renklenmeye başlayan sanatçı renkleri o kadar çok sever ki zaman zaman atölyesinde boya yediği hatta daha çok renklensinler diye yemeklerine kattığıda bilinir. Öyleki bir süre sonra sarının tonlarından biri Van Gogh sarısı olarak anılacaktır.

 

Vincent’ın Fransa’da tanıştığı ressamlardan biride Gouguin dir. Sanat hakkında bir çok görüşlerinin örtüşmesi sebebiyle Van Gogh kendisine hayranlık besleyip aynı evde yaşamayı teklif eder.Önce karşı çıksada sonrasında kabul eden Gouguin bir süre sonra Vincentin eserlerini kıskanmaya başlar. Buda aralarında tartışmaların giderek büyümesine sebep olur. Öyle ki bir gün yine böyle bir tartışma esnasında jiletle Gouguin’e saldırır. Kaçarak kurtulan Gouguin geceyi bir otel odasında geçirirken, Van Gogh hırsını alamayıp kulağının bir bölümünü keser.Yaşadığı olaylar sonucunda sağlığı iyice bozulan Van Gogh çevredekilerinde şikayetiyle akıl hastanesine yatmayı kabul eder. Sık sık epilepsi krizi geçiren Van Gogh’un resimleri renklendikçe hayatı renksizleşmiştir.

Akıl hastanesinde yaşamını sürdüren Van Gogh abisiyle iletişimini hiç kesmemiştir. Hastaneden sadece resim yapmak için çıkmıştır.Tarihler 27 Temmuz 1890 ı gösterdiğinde her zaman resim yapmak için gittiği başak tarlasında tabancayı göğüs ve karın boşluğu arasına dayayarak intihar etmiş,iki gün sonrada vefat etmiştir. Yaşamını sefalet ve acı içerisinde geçiren ressam yaşadığı sürede tek bir eserini 400 paunda satabilmiştir.Hatta  öyleki bazı eserlerini soğuk günlerde ısınmak için yakmıştır.Ölümü sonrasında onu hep kıskanan Gouguine eserlerinde hak iddia etmiş olsada ciddiye alınmamıştır.

 

 

 

Bunları da beğenebilirsin

750x100

Yorumlar
Yorumlar Yükleniyor...